Beşiktaş sokaklarında amaçsızca dolaşan bir rüzgar.. Köşe başlarını dönerken omuzları duvarları aşındırıyor. Sonbaharın kaldırım taşlarına adadığı kuru yapraklar hareket halinde.. Bu anlamsız esinti gözü kör olasıca sokak lambalarını sallarken rüzgarın yüzü belli belirsiz. Rüzgar, belli bir hıza ulaşana kadar sokakları sabaha kadar dönmeye kararlı.. Dönüp durdukça, daha da önemlisi kendini sağa sola savurdukça yaşanılanları unutacağına dair içgüdüsel bir inanışa sahip.
Zincirlenmiş bir kuyunun içinde İstanbul şehri, şehrin içinde ferahlatmayan bir esinti.. Karanlığın ağır bastığı saatlerde insanlar yorgun düşüp kendilerini evlerine kapatır. Rüzgar tam o anda kendini gösterir ve çıplak elleriyle binalara tırmanıp gökyüzüne ulaşmaya yeltenir. Aç bir halde uyuklayan martılar başlarını kanatlarının altından çıkartıp olan bitene odaklanırlar. Rüzgar, bulutlardan sıyrılıp en yükseğe ulaşmak istemektedir.
Ona göre özgürlük, keşfedilmemiş bir kara parçasından çok daha ötesi, yeni hayatların filizlenmeye henüz başlamadığı ve en önemlisi görünmeyeni gören gözlere sahip olmaktır. Rüzgar, çenesine çarpan yağmur damlalarını hissetmeye başlar, alnına baskı yapan kapkara bir hortum belirir. Tüm gücüyle ona sarılır, onu fırlatmasına izin vermek savaşı kaybetmektir. Adil olmayan bir şekilde şimşekler devreye girer ve yüksek ısı beynini yakarken tüm umudunu kaybeder. Kollarını iki yana açıp, aşağıya doğru süzülür. Özgür kalamadığı bir gecenin damağında bıraktığı bakır tadı.. Martı sesleriyle düştüğü yerde kendine gelir. Beşiktaş’ ın gri kaldırımları gardiyan gibidir. Özgürlük adına söylenecek tek kelime kalmamıştır. Aylardır her gece yeni bir kaçma girişimi.. Hep daha yükseğe çıkıp, hep daha yüksekten düşüp..
İşe giden mahkumların arasında ilerler. Ne de olsa lanet olası çenemizi kendini bilmezlerin arasında tutmalıyız ve elbet güneş yeniden batacaktır.
Yorumlar