Vişne çürüğü renklerinin hakim olduğu salonumda bulunan haki renkteki koltuğuma çökmüş düşünür bir haldeyim. Yediğim akşam yemeğinin ardından mutfağa taşınan yemek artıklarıyla dolu tabakların belirsiz bekleyişi kafamda canlanıyor. Derinlere indikçe varolan ne varsa bulundukları ortamda ne hissettiklerine kafa yoruyorum. Kış aylarının dengesiz rüzgarları ardı ardına esiyor ve sırf bu yüzden güneşten nefret etmeme rağmen yaz aylarını körü körüne arzuluyor gibiyim..
Gökyüzünün bana her gün gösterdiği gri bulutlarla dolu depresif görsellerin altında bahçemdeki donuk yeşil çimlere odaklanmaya çalışıyorum. Hatta uykusuz geçen bir gecenin ardından her açtığımda ruhuma işlemiş belirsizlikle tekrar çekip kapattığım perdenin çıkarttığı saçma sesler.. Belirsizliğin beni düşüncelerle dolu bir girdaba sürüklediğini bilmek beni kurtarmıyor.
Sürekli bir yerden başka bir yere sürüklediğim hayatımı kontrol altına aldığımı düşünürken yanılmış olmalıyım. Bu yaşadığım kaçıncı şehir.. Neden bir günün en çok gecesini seviyorum ve niçin sevilmek isterken buna karşı savaşıp duruyorum.. Tüm bunların sebebi yalnızlığı delicesine sevmem olabilir.
Peki, belirsizlik beni hayatta tutan bir giz mi.. Tüm belirsizlikler ortadan kalksa her şey önemini yitirir mi.. Mutfaktan bir dilim üzümlü kek alıyorum. Tadı belli belirsiz. Belirsizlik beynimde binlerce kararsızlık doğuruyor. Belirsizlikle aramda kötü giden bir dostluk var. Hava kararıyor. Tüm günüm düşünmekle geçti. Yarın için yeterince belirsizlik biriktirdim. Evet, sevgili dostum.. Tabaklar bugün de yıkanmadı. Üzerimde belli belirsiz bir yorgunluk var. Gözlerimi yavaşça kapatıp uyumaya çalışacağım.
Yorumlar